Nilüfer

Tarihçe

Antik Çağ’ın Bithynia Krallığı’na bağlı Prusa kentinin ve Osmanlıların Bursa bölgesindeki ilk idari merkezi olan Kite’nin [Ürünlü] izlerini taşıyan Nilüfer, günümüzde Bursa’nın en modern yerleşimi olsa da doğal zenginlikleri, kültürel mirası ve arkeolojik buluntuları ile tarihi bir öneme sahiptir.

1987 yılında kurulan ilçe, ismini Nilüfer çayı üzerinde bir köprüyü kuran, Bursa’yı Osmanlı Devleti’nin başkenti yapan Orhan Bey’in eşi Nilüfer Hatun’dan alıyor. Kentin tarihi 8.500 yıl öncesinden, yerleşik yaşama geçtiği bilinen en eski köy topluluklarından başlıyor ve çok katmanlı yapısıyla, Antik Çağ Anadolu halklarından Mysialılar’a, MÖ 7. yüzyıla dayanan tarihi ile Yunan Tanrısı Apollon adına kurulan Apollonia ad Rhyndacum’a [Gölyazı], Bizans yerleşimlerine, tekfurlara, kadılıklara, çeşitli inançlara ve zengin kültürlere ev sahipliği yapıyor.

Tarihöncesi dönemlerden Osmanlı Dönemi’ne ve asırlık köylerden modern kente kadar Nilüfer, hep canlılık ve değişkenlik göstermiş. Bugün de Nilüfer Belediyesi’nin kültürel miras kapsamında müzeler, tarihi mekânlar ve miras alanları ile bulunduğu destinasyonu zenginleştiren çalışmalarıyla, kentsel hafızayı diri tutan, geçmişine saygı göstererek büyüyen modern kentsel merkezlerin meydan okumalarından biridir.

Kültürel miras turizminin ana içeriği olan müzeler, tarihi binalar ve miras alanları, bulunduğu destinasyonda yaşayan yerel halkın kültürel, sosyal ve tarihi özelliklerini sürdürme amacı içerisindedir. Nilüfer Belediyesi’nin kültürel mirası koruma ve gelecek nesillere aktarma hedefiyle kurmuş olduğu müzeler, geçmişin izlerini geleceğin çizgileriyle buluşturan bir hatta çalışmalarını sürdürmektedir.

Konaklama

Misi ve Gölyazı mahallelerinde butik otel şekilde kurulmuş olan turizm tesisleri mevcut. Mysia Yolları projesi kapsamında ise Başköy ve Üçpınar mahallelerinde Nilüfer Belediyesi tarafından kurulmuş olan Ertan Ayçetin Bisikletevi ve Üçpınar Evi bisiklet, doğayı ile kampı sevenleri ağırlamakta.  Detaylı bilgiler için: https://mysiayollari.com/

Ulaşım

Nilüfer, Mudanya, Mustafakemalpaşa, Karacabey ve Osmangazi ilçelerindeki otobüs güzergahları ile ilgili BURULAŞ linkine danışabilirsiniz: https://www.burulas.com.tr/otobus/

Görülmeye Değer Yerler

Gölyazı Mahallesi (Apollonia)

Bursa-İzmir karayolunun 35. km’nden güneye doğru uzanan 6 km’lik virajlı yol ziyaretçilerini, kuş varlığı yönünden Avrupa ve Ortadoğu’nun önemli sulak alanlarından biri olan Uluabat Gölü kıyısındaki yarımada üzerinde kurulu Gölyazı’ya ulaştırır. 1923 yılında imzalanan Lozan Antlaşması’na kadar küçük bir Rum köyü olan Gölyazı adını, Işık Tanrısı Apollon’dan alır. Anadolu’da aynı isimle anılan diğer kentlerden ayırt edilebilmesi için “Mustafakemalpaşa Çayı üzerindeki Apollonia” anlamında “Apollonia ad Rhyndacum” olarak adlandırılan 2 bin 600 yıllık antik kentin temelleri üzerinde kuruludur. Uluabat Gölü’nün kuzey-doğu kıyısında bir yarımadanın ucunda kurulan yerleşim için kullanılan ‘Apollonia’, ‘Apollonias’, ‘Apolyont’ ve ‘Gölyazı’ isimleri arasında yeni olan ‘Gölyazı’dır. Antik Çağ Apollonia’nın sakinleri, kentlerinin Marmara Denizi kıyılarında kurulan diğer kentler gibi (Lampsakos/ Lapseki, Kyzikos/Kapıdağ yarımadasında Belkıs mevkii ve Kios/Gemlik) MÖ 8. ve 7. yüzyıllardaki kolonizasyon döneminde Miletoslular tarafından kurulduğuna inanmaktaydı. 160 km²’lik yüzey alanına sahip, göçmen kuşların uğrak yerlerinden biri ve ekolojik açıdan gıdası bol, sığ bir tatlı su gölü olan Uluabat, fırtınalı kış aylarında 4 m’ye kadar yükselen sularıyla zaman zaman adayı yarımadaya bağlayan köprüyü görünmez kılar. Her bahar evlerin çatılarına, elektrik direklerinin üstüne yuva yapan leylekler, misafirperver köylüler; Gölyazı’nın güzelliklerinden yalnızca birkaçıdır. Gölyazı, antik kalıntıları kadar köprü başındaki 750 yıllık çınar ağacıyla da ünlüdür. “Ağlayan Çınar” adı, yılın belirli dönemlerinde dallarından kırmızı bir sıvı nedeniyle yaşlı ağaca yakıştırılmış bir isimdir. MÖ 7. yüzyıla uzanan tarihiyle bölgedeki en zengin antik yerleşimlerden biri olan Gölyazı’da konaklama imkânı da bulunuyor. Son yıllarda “Küçük Venedik” adı yakıştırılan ve turizm potansiyeli bir hayli yüksek olan bu tarihî yerleşim şehir içi ve dışından gelen günübirlik ziyaretçiler dışında fotoğraf gruplarını da ağırlıyor.

 

Gümüştepe Mahallesi (Misi)

Bursa’nın en eski yerleşimlerinden Misi, kent merkezine oldukça yakın. Bursa-Orhaneli yolunun 5.km’sinde, etrafı ormanlarla kaplı dört tepenin çevrelediği eğimli arazideki tarihî evleri ve Uludağ’ın eteklerinden kıvrılarak gelen Nilüfer Çayı ile karşılıyor konuklarını. Dere boyunca uzanan çay bahçeleri şehirden bunalıp doğa ile iç içe olmak isteyenlerin uğrak yerlerinin başında geliyor. Misi, Homeros, Heredot ve Strabon’a ait tarihî metinlerde bahsedilen Antik Anadolu’nun Mysia bölgesinin ismini hatırlatıyor. Misi, 1930’lu yıllarda kaydedilen bir yerel söylenceye göre Bizans Dönemi’nde “Misyon” adlı bir Hristiyan tarafından “Beyduran Tepesi ile Hasankaya arasındaki dar boğazın doldurma bir set ile iki tepenin bağlanması” vasıtasıyla kuruluyor. Osmanlı Dönemi’nde Çekirge’de bulunan sultan Murat Hüdavendigâr Külliyesi’nin vakfı dahilinde kayıtlı olan Misi, 1530 yılı tapu tahrir defterine göre o zaman tahıl üreten 6 Müslüman hanesiyle ilk defa kayıtlara geçiyor. 19. yüzyılda Misi’yi çevreleyen araziler bağlarla kaplıydı ve nüfusun büyük bir çoğunluğu bağcılık ve kozacılık ile uğraşmaktaydı. Misi yüzyıllara direnerek ayakta kalan özgün mimari özelliklere sahip evleriyle de ünlüdür. Büyük bölümü 17. ve 18. yüzyıllarda inşa edilen sivil mimari örneği yapılar nedeniyle bölge kentsel sit alanı ilan edildi. Nilüfer Belediyesi de 2006-2016 yılları arasında gerçekleştirilen Misi Koruma ve Yaşatma Projesi ile bölgedeki yapıların korunması ve bir kısmının da restore edilerek işlevsel hale getirilmesi için birçok çalışma yürüttü. Tarihi Kentler Birliği’nin Özendirme Ödülüne değer bulunan bu uzun soluklu projede onlarca tescilli yapı restore edilerek, Nilüfer Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü Kültürel Miras ve Turizm Bürosu, Nilüfer Çocuk Kütüphanesi, Misiköy Etnografya Müzesi, Koza Evi, İpek Evi, Misi Yazıevi, Nilüfer Belediyesi Fotoğraf Müzesi, Nilüfer Belediyesi Edebiyat Müzesi ve Nilüfer Sanatevi gibi yeni işlevlerle mahalleye, kent kültürüne ve turizmine kazandırıldı.

 

Ürünlü Mahallesi (Kite)

 

Nilüfer’de tarihî geçmişi Bizans Dönemi’ne kadar uzanan bir başka yerleşim ise Ürünlü (Kite) Mahallesi’dir. 1960 nüfus sayımında Bursa’ya bağlı Görükle bucağı içinde bir köy olarak görünen Kite’nin ismi daha sonra Ürünlü’ye dönüştürülür ve 1987 yılında Nilüfer ilçesine bağlı bir mahalle statüsü kazanır. 19. yüzyılın sonlarına kadar Bursa kazasının bitişiğinde ayrı bir kaza merkezini oluşturan Ürünlü (Kite), Bursa fethinden önce Osmanlı padişahlarının idari merkeziydi, Osmanlı hanedanın ilk vakfiyeleri ise, Kite kadısı tarafından tasdik edilmişti. 16. yüzyılın ortalarına kadar Kite kazasının idari sınırları geniş iken Tirilye, Mudanya ve Gemlik gibi önemli kentler Kite kazası dâhilinde sayılırdı. Bugün Ürünlü’nün kuzeydoğusunda yer alan Kite Kalesi, düz bir ovada kurulmuş olması nedeniyle eşine az rastlanır bir kale yapısıdır. Kale muhtemelen İznik İmparatorluğu Dönemi’nde (13. yüzyıl) inşaa edilmiştir. Yerde bulunan seramik buluntular ise 14. Yüzyılda tarihlendirilmektedir. 20. yüzyılın başlarına kadar kalenin çeşitli şekilleri olan burçlarının bulunduğu belgelenmektedir. Kite Kalesi Osmanlı fetihlerinin ilk yıllarında yer alan efsanevi hadiselerle meşhurdur. Yerleşimin doğu tarafında ve Kite Kalesi yolu üzerine bulunan Ürünlü Hamamı’nın ilk hali, belki Çelebi Sultan Mehmet zamanına ait olabiliyor, ancak mevcut hamam binası muhtemelen 18.-19. yüzyılda tarihlendiği düşünülmektedir. Ürünlü Hamamı 2015 yılında Nilüfer Belediyesi tarafından restore edilerek ve Ürünlü Kadın Dayanışma Derneği’nin kullanımına tahsis edilmiştir. Ürünlü Mahallesi’nin kuzeyinde ekolojik tarımın koşullarına göre üretimin yapıldığı ve ekolojik tarımın yaygınlaştırılmasını teşvik eden Nilüfer Belediyesi Kent Bostanları’nı ziyaret edebilirsiniz ve çalışmaları hakkında bilgi alabilirsiniz.

You don't have permission to register